14.10.2008, Radikal Gazetesi
Ankara Konserlerine Yeni Bir Soluk Geliyor
Bilkent Senfoni Orkestrası'nın yeni şefi Klaus Weise, Karajan, Bernstein gibi devlerle çalışmış bir müzisyen. Weise, opera ağırlıklı kariyerinin de etkisiyle Ankara'nın konser sezonunda çok farklı bir repertuvar gerçekleştirecek
Bilkent Senfoni Orkestrası, Weise yönetiminde Ramazan Konserleri başlığı altında Paganini'ler seslendirdi. Son yıllarda hiçbir orkestra şefi, beni Bilkent Senfoni Orkestrası'nın yeni müzik direktörü Klaus Weise kadar şaşırtmadı. Weise ile yaşamı, kariyeri ve Bilkent Senfoni üzerine kapsamlı bir röportaj yapmak üzere yola çıkmadan önce, şefle ilgili elimden geldiğince materyal toplayıp, nasıl bir kişilikle karşılaşacağıma dair kafamda bir resim oluşturmaya çalıştım. Biyografisine bakılacak olursa, Weise; Klemperer, Furtwângler, Karajan gibi geçen yüzyılın büyük Alman orkestra şeflerinin klasik yetişme çizgisini takip etmiş ve küçük Alman şehirlerinin operalarında korepetitörlük, opera orkestrası şefliği yaparak kariyerine başlamıştı. Yetmişlerinde olduğunu da hesaba katıp kafamda hemen 'gülmemeyi erdem sayan asık yüzlü bir generalmusikdirektor' tipolojisi şekillendi ve açıkçası 'bu maestroyla laf lafı nasıl açacak' korkusuna kapıldım. Gelgelelim, tüm endişelerim, 10 Ekim sabahı yapılacak provayı izlemek üzere Bilkent Senfoni'nin salonuna girdiğim andan itibaren silindi. Karşımda, sahnedeki yerlerini almış orkestra üyelerine gülücükler saçıp komplimanlar dağıtan, minik esprilerle havayı bir anda ısıtan, yerinde duramayan 'ateşli bir delikanlı' vardı. Orkestranın açılış konserinin solisti Fransız keman virtüözü Pierre Amoyal de onunla birlikte sahnedeki yerini aldı ve konserin açılış eseri olan Bruch'un Birinci Keman Konçertosu'nun provasına geçildi. Aradan sonra, programdaki ikinci eser olan Mahler'in Birinci Senfoni'sinin de son provası yapıldı. Weise prova başlamadan önce, şef taburesini fazla görmüş olacak ki, eliyle tuttuğu gibi, onu artık tanımış olması gereken müzisyenlerin bile şaşkın bakışları arasında, yine etrafına gülücükler saçarak, podyumun arkasından aşağı fırlattı ve ağır tabure küt diye yere düştü! Röportajımın akıbetinden yana artık iyice rahatlamıştım!
Şefin odasında sohbet
İki saat süren provanın ardından şefin odasına geldik ve başladık sohbete. 1936 doğumlu Klaus Weise Dresden, Leipzig ve Berlin'deki eğitiminin ardından Almanya ve İsviçre operalarında çalışmaya başlamış. Arada, New York City Opera tecrübesi de var. Kiel, Nice, Sevilya, Madrid, Lizbon, Sao Paulo, Tokyo, Halle ve son yıllarda Beijing, Weise'nin renkli kariyeri boyunca damgasını vurduğu şehirler. 'Der Rosenkavalier' operasını yönettikten sonra Karajan'la üç hafta boyunca çalışma ödülü verilmiş ama sanatına hayran olduğu müteveffanın eğitimciliğini hiç de iyi sözcüklerle anmıyor Weise, gözü kendisinden başka hiçbir şeyi görmeyen Karajan'a ancak bir hafta dayanabilmiş. Bir diğer efsane Bernstein ile de Londra Filarmoni'yi yönettiği sırada dostluk kurmuş. Dehasına hayran olduğu Bernstein'in kibirli, saldırgan kişiliğine ve cinsel tercihine değin, taklitlerle süslediği kırmızı noktalı anılarıyla sohbet sırasında hayli güldürdü beni Weise.
Handel'in şehri Halle'de yaşadığı sorunlann akabinde Bilkent'e gelen Weise, Ankara'dan teklif aldığında, halen görüştüğü eski karısına danışıp ne yapması gerektiğini sormuş. O da, dünyanın dört bir tarafında 'freelance' konserler vermek yerine, sorumluluk alacağı bir görevin ona iyi geleceğini söyleyip teklifi hemen kabul etmesini önermiş.
Kariyerine opera orkestrası şefliğiyle başlayan Weise bugüne dek, bir kısmının adlarını bile unuttuğu 108 farklı opera yönettiğini söyledi. Opera onun için 'duygulanım' (emosyon) sözcüğüyle eşanlamlı. O yüzden, duygulanımı hiçe sayan, sahnedeki dramayı komikleştiren veya anlamsızlaştıran günümüzün 'sıradışı' prodüksiyonlarına, kendisi de rejisörlük yapmış biri olarak hiç sıcak bakmıyor. Eserlerin içeriğiyle hiçbir surette uyuşmayan absürd sahnelemelerin de günümüz izleyicisini operadan soğuttuğunu düşünüyor. Hatta Boulez'in yıllar önce başka bir bağlamda söylediği 'opera kurumlarını bombalamalı' söylemine, 'Modern' adı altında böyle prodüksiyonlar önümüze konulmaya devam edilecekse yok olsun daha iyi' şeklinde destek veriyor Weise.
Çok usta bir Wagner yorumcusu olarak bilinen Weise'nin Bilkent’in gelecek sezonu için bestecinin 'Nibelungen Yüzüğü' dizisinden 'Die Walküre' operasının birinci perdesinin konsertant icrasını planladığını öğreniyoruz. Weise ile öyle anlaşılıyor ki, opera, Bilkent Senfoni'nin repertuvarına iyiden iyiye girecek. Zaten Ankaralılar orkestranın 'Ramazan Konserleri' kapsamında, Puccini'nin operalarından sahnelerin yer aldığı bir konser sayesinde şefin bu yönüyle tanıştılar bile.
Bilkent'in yeni renkli şefinin orkestranın Aralık ayındaki yeni yıl konseri için Danny Kaye'in şovlarını andıran planları da varmış ama yönetim bunların bir kısmının Türk konser izleyicisine şimdilik fazla geleceğini düşünmüş olacak ki Weise bu konuda frenlendiğini söylüyor. İçinde kalmış olacak ki, vakti zamanında Danimarka Kraliçesi'ni, kraliçeliğini unutturup gülmekten yerlere yatırdığı böyle özel bir konserini hatırlatıp, benzer keyifli saatleri Ankaralılara da yaşatabileceğini söylemeden edemiyor Weise.
Mahler'li açılış
Emil Tabakov sonrası yeni bir döneme giren Bilkent Senfoni, 10 Ekim akşamı Klaus Weise yönetiminde verilen açılış konserinin ikinci yarısında dinlediğimiz Mahler'in Birinci Senfoni'si ile sezona gerçekten bomba gibi bir başlangıç yaptı. Çalgı grupları arasındaki uyum, bu eserde kendilerine çok iş düşen Cem Akçora liderliğindeki korno grubunun Türkiye'de nadiren rastladığımız temizlikteki etkileyici performansları ve diğer bakır nefeslilerin kusursuz icralarıyla, Mahler'in gençlik enerjisinin her an hissedildiği, baştan sona heyecanla dinlenen çok güzel bir performanstı. Weise, Mahler'in senfonilerinin en tatlı, lirik pasajlarının 'Wiener schmaltz' diye bilinen temel karakteristiğini, eserin Avusturya halk dansı 'lândler'e dayanan ikinci bölümünde ve son bölümde yaylıların ihtiraslı temasında muazzam bir duyarlıkla ortaya çıkardı. Klaus Weise'nin Ankara konser yaşamına yeni bir soluk getireceği, daha bu ilk konserle belli oldu. |